21 Ağustos 2012 Salı

"Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, 
bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte 
yani yürekte. 

Mesela bir barikatta dövüşerek 
mesela kuzey kutbunu kefe giderken 
mesela denerken damarlarında bir serumu 
ölmek ayıp olur mu? 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. 

Seversin dünyayı doludizgin 
ama o bunun farkında değildir 
ayrılmak istemezsin dünyadan 
ama o senden ayrılacak 
yani sen elmayı seviyorsun diye 
elmanın da seni sevmesi şart mı? 
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık 
yahut hiç sevmeseydi 
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil."


Demiş Nazım.
Çok da haklıymış.

Azıcık felsefe yapacak olursak;
İş 'elma'da bitiyor diyebilir miyiz? Elma, biz sevdiğimiz için mi o kadar güzeldir bize? Yoksa elma güzeldir diye mi severiz onu. Peki ya biz sevdiğimiz için güzelse, neden herkes değil de, 'biz' severiz onu?
Belki de olay bizdedir. Belki de suç. Biz elmayı seviyoruz diye elmadan da bizi sevmesini bekleriz. Çünkü bu bizi mutlu edecektir. Bize göre; "o beni sevmeli çünkü ben onu seviyorum"dur olay. Hayır! Onun bizi sevmesinin gerekçesi neden bizim onu sevmemiz oluyor ki? Neden sırf biz mutlu olacağız diye o da bizi sevmek zorunda?
Çok mu karıştı olay.
Ben şöyle düşünüyorum; bu konuda edindiğim bilgilere de dayanarak söyleyebilirim ki, insan olarak her davranışımızda, her düşüncemizde, -küçücük bir şeyde bile ve en büyük şeylerde bile- her şeyde ben merkezcilik yapıyoruz. Ne yaparsak yapalım odak noktasında kendimiz varız. Birisini severiz. Bir arkadaşımızı severiz. Neden severiz onu? Onunla hoş vakit geçirdiğimiz için, bizi mutlu ettiği için. İşte, 'BİZ'i mutlu ettiği için. Hayır bencillikle karıştırılacak bir şey değil bu. İster istemez sahibiz bu duyguya ve yaşam için de bu gerekli.
İşte bana göre buradan geliyor elma hikayesi de.. Neden isteriz ki yoksa elmanın bizi sevmesini? Elma mutlu olacak diye mi? Sanmıyorum.
Benim bu konuyla bağlantılı olarak gerçek hayatla ilgili yorumum da şu:
Onu seviyorsun.
O seni seviyor.
Çok mutlusunuz. Çünkü birbirinize duyduğunuz sevgi sizi mutlu kılıyor. Şöyle bir söz duymuştum; "Herkes kendine aşık." Evet kesinlikle öyle! Bu yüzden de aşkın karşı tarafla pek ilgisinin olmadığı söyleniyor. Yani eğer bir diğer insanı sevmemiz tamamen o diğer insanla ilgiliyse, onun biz olmadan mutlu olması da bizi aynı derecede mutlu ederdi. Bizim değil, bir başkasının onu mutlu etmesi de kat kat mutlu ederdi bizi (evet böyle insanlar var tabi, ama kaç tane?). "Ya benimle olsun ya da hiç." diye düşünmezdik.
Elma da öyle işte.

Ben platonik aşka karşıyım.
Yani tabi ki engellenebilir bir şey değil bu, ama uzak olsun derim hep.
Neden mi? Çünkü birini sevdiğim zaman, o da beni eşit ölçüde sevsin isterim ben. Ben ona değer veriyorsam, o da bana değer versin. Anca böyle mutlu olmaz mı insan zaten? Kim ona değer vermeyen birini ciddi anlamda 'çok' sevebilir ki? Saplantı durumunu saymazsak, zaten neden olsun ki böyle bir şey? Ne mantıkla?
Bilmiyorum, bana değer vermeyen kişi aslında bitmiştir benim gözümde.
Yani şöyle yaparım heralde:
"Elma beni sevmiyor mu? Ben de onu sevmem o halde. Onun beni ne kadar mutlu ettiği umrumda değil. Beni sevmediği sürece mutlu da edemez zaten."
Ve uzaklaşırım elmadan.

3 yorum: