30 Ağustos 2012 Perşembe

Nasıl yorgunum belli değil.
Bu sabah kalktığımda üstümdeki -gece boyunca uyumaya karşın atamadığım- o bitkinlik hissi, nefesimi kesen boğaz ağrısı -aslında tam anlamıyla boğaz ağrısı sayılmaz, boğuluyormuş gibi bir his- ve baş ağrısını da sayarsak şuan gayet dökülüyorum. Bir de bunun üstüne yine alerji oldum sanırım. Neden dolayı oldum bilmiyorum ama vücudumda küçük küçük kabarcıklar çıktı, ben de annemin meşhur alerji şurubundan içtim. Meşhur diyorum çünkü onu içince insanın başına gelenler bir hayli berbat. İlk yarım saat bir şey olmaz, sonra aman Tanrı'm.. Fazla sarhoş olmadan çakırkeyf modda olursun ya, heh işte öyle. Ama biraz daha kötü sanırım. Elin kolun kalkmaz, göz kapakların senin kontrolünden çıkar, vücudun bulunduğun yere en yakın yatağa doğru ittirir seni.. Ve uyursun işte. Annem söylemişti uyku yapar diye ama böyle bütün gün süreceğini de düşünmezdim. 9 saat oldu içeli ve ben 2 kere uyudum, geri kalan zamanı da gözlerim yarıya kadar kapalı halde geçirdim. Hala da uykum var.
Çektiğim şeye bak ya!
Neymiş, alerji cart curt. Başlıcam alerjiye de poff.. Daha nedenini bile bilmiyorum.
Üstüne bir de baş ağrısı.
Neyse yarın gece Kıraç konserine gidicez kuzenlerimle.
Aslında Kıraç sevmem, dinlemem pek ama eğlence olsun işte, değişiklik. Umarım güzel geçer.
Öptüm.

28 Ağustos 2012 Salı

26 Ağustos 2012 Pazar

Moderen'imle bi karar verdik nefret ettiğimiz şeylere dair bir blog yazıcaz. Şimdi -nefret edilesi oldukları için gündeme getirilme haklarını elinden alamayız ki- cinsinden şeyler yazıp uzunca felsefe yapmak istemiyorum bu yüzden direk konuya girmek en iyisi :)
Evet başlıyorum.

1) White Chocolate Mocha
Eveeeeeet hepinizin -yani %99'unuzun- sevdiği, Starbucks'ın gözdesi olan o içecekten tam anlamıyla NEFRET EDİYORUM. Şahsen benim elime beyaz çikolata, süt ve kahve verilse onları birbirine karıştırmak yapacağım son şey olurdu ki keşke bu konuda yalnız olmasaydım. Aslında tam bir beyaz çikolata aşığıyımdır. Ama o bardağı ağzıma götürüp -beyaz çikolata kokusu eşliğinde- bir yudum aldığım zaman.. OH MY GOD o keskin kahve tadı da neyin nesi öyle?! Bir de öyle acı ki. Şeker eklesen daha da garip bir hal alıyor. Kısacası; Latte akar.

2) Papaz Eriği
Böğğğğğğğkkk! Yaz aylarının kabusu haline geldi artık benim için. Marketlerde, sokaklarda, hatta herkesin elinde gezmek zorunda mısın salak meyve?! Tadı da güzel olsa bari. Ekşi ekşi ıyyk, nasıl yiyorsunuz Allah aşkına mantığını bana da söyleyin de artık kurtulayım şu tiksintiden -.-

3) One Direction
YETEEEEEEEEEEEEEEEER!!! Hayır şarkılarını beğeniyor olabilirsiniz anladık. Tipleri tatlımsı onu da anladık. Ama artık şu çocukları abartıp abartıp kafa sikmeseniz diyorum kızlar ya. Yemin ederim sırf şu Twitter'daki TT'ler bile onlardan tek kelimeyle soğutmaya yetiyor insanı. Bi Türkiye'ye gelseler de kurtulsak! HAYIR BANA NE SEVİYORSAN ÖLÜYORSAN GEBERİYORSAN?! BANA NE. Aç şarkılarını dinle, fotoğraflarına bak salak salak sırıt, al posterlerini duvarına as ama BENİ BUNALTMA. RİCA EDİYORUM.

4) Uzuuuun Etekler
Öncelikle söylemeliyim ki şu yeni moda 'bileğe kadar gelen genellikle tül etekler' uzun boylu insanlar için dizayn edilmiş kızlar. Hayır onu giyip yarısıyla yerleri silince hiç de güzel veya tatlı veya seksi artık her neyse- görünmüyorsunuz. Benden söylemesi; iğrenç görünüyorlar.

5) Tırnaklarıma Laf Eden Bitcheeees!
UZUN TIRNAK BİR SEÇİMDİR VE BU KİMSEYİ İLGİLENDİRMEZ. Sorry.

6) Blackberry
Rivayete göre bir gün 2 adam oturmuş, biri diğerine "Hey dostum, hadi dünyadaki en kullanışsız, en itici, en anti-estetik telefonu yapalım, insanlar da onu güzel zannedip alsınlar rengarenk kılıflar takıp havalı olduğunu düşünsünler ahahahahahha" demiş ve diğeri de bu olağanüstü fikri onaylayınca ortaya Blackberry çıkmış.

7) İnatla "de"leri ve "ki"leri Yanlış Ayıran İnsanlar
Yahu kaç sene boyunca Türkçe, Edebiyat, yahut Dil ve Anlatım dersi görmüşsün. Ve kaç sene boyunca 'Anlatım Bozuklukları' diye bir konu kıçını yırta yırta, tepine tepine çıkmış karşına, "ŞÖYLE OLUNCA BİTİŞİK YAZILIR, BÖYLE OLUNCA AYRI YAZILIR" diye bağırmış çağırmış. Ve sen hala ve hala "benim ki", "sende gelsene" vs. (bak örnek verirken bile tiksindim) diye yazıyorsan onları, kusura bakma nefret uyandırıyorsun bende.

8) Harry Potter vb.
Evet bilim kurgu filmlerin çoğusundan nefret ediyorum. Yoksa fantastik mi demeliydim? Özellikle şu başlıktaki isme sahip olan seriden. Çok özür dileyerek söylüyorum ki -çünkü bunu okuyanların çoğusu şuan sinir oluyor bana- o uyduruk karakterlerden de, o uyduruk senaryodan da, filmden de nefret ediyorum.

Bu liste böyle uzaar gider. İlk 8 tanesini yazma ihtiyacı mı duydum, yoksa şuan aklımdakiler bunlar mı bilmiyorum. Neyse.
Beni seven böyle sevsin.

Hello there


Uzuuuuuuuuuuuun bir aradan sonra yeniden buradayım Lyuie!
Seni çok özledim.
Yazmayı, paylaşmayı.
Özlediğim başka şeyler de var da geç şimdi.

Mutlu muyum?
-Eveet herkes kadar.

Herkes mutlu mu peki?
-Bilmem?

Hayatımda neler mi değişti?
-İşte onları yazmayacağım. Çünkü; daha çok bağlanıyorsun yazdığın şeye. Bir duyguyu kelimelere dökmek daha can alıcı oluyor düşünmekten, daha derine işliyor. Ki biz de bunu istemeyiz öyle değil mi? Mutluluğun formülü (geç onu bunu bebeği falan) anı yaşamak değil mi? Bak Avenged Sevenfold da demiş;
"Seize the day or die regretting the time you lost" diye.

Kısacası ya anı yaşa, ya da saplantılı bir hayat sürerek kendine işkence et.

Ayrıca günlük yazmayı da bıraktım biliyor musun?
Evet ben, en yakın arkadaşımı bıraktım.
Bana asla akıl vermeden -ki en sevmediğim şeydir- sabırla beni dinleyen -başka şansı da yok zavallının neyse- tek arkadaşımı, her gün elime alıp günü en ince ayrıntılarına kadar sayfalarca anlattığım sırdaşımı bıraktım.
Ve ben neden mi böyle oldum?
Bilmiyorum.
İnsanlar bırakır öyle değil mi?
Herkes bir şeyleri bırakır.
Bazen hayatında çok büyük yer tutan şeyleri, insanları..

Of çok sıkıcı konuşuyorsun diye uyarsana Lyuie!
Ama doğru, senin zaten beni dinlemekten başka şansın yok değil mi?

Bak ne diyeceğim:
Değiştim biliyor musun?
Yani karşımdaki kişi kim olursa olsun; ister dostum, ister arkadaşım, ister başka biri.. O kişinin hayatında "olsa da olur olmasa da" konumunda olmak istemiyorum. Değer verip hayatımın herhangi bir yerine oturttuğum kişinin de (ki herkese de yapmam bunu) beni hayatında aynı ölçüde istediğinden emin olmak istiyorum. Eğer istemiyorsa üzgünüm.. Eskiden pek takmazdım ama artık gayet umursuyorum ve o kişi bunu hissettirdiği anda uzaklaşmak istiyorum. Bu yüzden birçok 'arkadaş' kaybettim, ya da onlar kaybetti. Ama ne demişler; az olsun öz olsun. Hayatına aldığın kişilerin seni hakettiğinden emin olmak istemek kötü bir şey mi? Ki ben konuştuğum, bir şeyler paylaştığım insanlara gerçekten çok değer veririm. Biliyorum yanlış ama bazen kendime verdiğim değer kadar değer veririm karşıdakine.
Enayilikten değil ama.
Çok severim ben.
Aşırı derecede çok severim.
Belli etmem genelde ama gerçekten kendimden çok severim bazen.
Ve benim için çok sevdiğim birini hayatımdan çıkarmanın zorluğu pahabiçilmezdir.
Yine de dayanırım.
Dayandım da.
"Keşke" dememek için çok uğraşırım ama bir yerden sonra biter her şey. Bitmesi gerektiği yerde.

Öptüm Lyuie :*

Uzakları sikeyim afedersiniz de.

24 Ağustos 2012 Cuma

21 Ağustos 2012 Salı

"Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, 
bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte 
yani yürekte. 

Mesela bir barikatta dövüşerek 
mesela kuzey kutbunu kefe giderken 
mesela denerken damarlarında bir serumu 
ölmek ayıp olur mu? 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. 

Seversin dünyayı doludizgin 
ama o bunun farkında değildir 
ayrılmak istemezsin dünyadan 
ama o senden ayrılacak 
yani sen elmayı seviyorsun diye 
elmanın da seni sevmesi şart mı? 
Yani Tahir’i Zühre sevmeseydi artık 
yahut hiç sevmeseydi 
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil."


Demiş Nazım.
Çok da haklıymış.

Azıcık felsefe yapacak olursak;
İş 'elma'da bitiyor diyebilir miyiz? Elma, biz sevdiğimiz için mi o kadar güzeldir bize? Yoksa elma güzeldir diye mi severiz onu. Peki ya biz sevdiğimiz için güzelse, neden herkes değil de, 'biz' severiz onu?
Belki de olay bizdedir. Belki de suç. Biz elmayı seviyoruz diye elmadan da bizi sevmesini bekleriz. Çünkü bu bizi mutlu edecektir. Bize göre; "o beni sevmeli çünkü ben onu seviyorum"dur olay. Hayır! Onun bizi sevmesinin gerekçesi neden bizim onu sevmemiz oluyor ki? Neden sırf biz mutlu olacağız diye o da bizi sevmek zorunda?
Çok mu karıştı olay.
Ben şöyle düşünüyorum; bu konuda edindiğim bilgilere de dayanarak söyleyebilirim ki, insan olarak her davranışımızda, her düşüncemizde, -küçücük bir şeyde bile ve en büyük şeylerde bile- her şeyde ben merkezcilik yapıyoruz. Ne yaparsak yapalım odak noktasında kendimiz varız. Birisini severiz. Bir arkadaşımızı severiz. Neden severiz onu? Onunla hoş vakit geçirdiğimiz için, bizi mutlu ettiği için. İşte, 'BİZ'i mutlu ettiği için. Hayır bencillikle karıştırılacak bir şey değil bu. İster istemez sahibiz bu duyguya ve yaşam için de bu gerekli.
İşte bana göre buradan geliyor elma hikayesi de.. Neden isteriz ki yoksa elmanın bizi sevmesini? Elma mutlu olacak diye mi? Sanmıyorum.
Benim bu konuyla bağlantılı olarak gerçek hayatla ilgili yorumum da şu:
Onu seviyorsun.
O seni seviyor.
Çok mutlusunuz. Çünkü birbirinize duyduğunuz sevgi sizi mutlu kılıyor. Şöyle bir söz duymuştum; "Herkes kendine aşık." Evet kesinlikle öyle! Bu yüzden de aşkın karşı tarafla pek ilgisinin olmadığı söyleniyor. Yani eğer bir diğer insanı sevmemiz tamamen o diğer insanla ilgiliyse, onun biz olmadan mutlu olması da bizi aynı derecede mutlu ederdi. Bizim değil, bir başkasının onu mutlu etmesi de kat kat mutlu ederdi bizi (evet böyle insanlar var tabi, ama kaç tane?). "Ya benimle olsun ya da hiç." diye düşünmezdik.
Elma da öyle işte.

Ben platonik aşka karşıyım.
Yani tabi ki engellenebilir bir şey değil bu, ama uzak olsun derim hep.
Neden mi? Çünkü birini sevdiğim zaman, o da beni eşit ölçüde sevsin isterim ben. Ben ona değer veriyorsam, o da bana değer versin. Anca böyle mutlu olmaz mı insan zaten? Kim ona değer vermeyen birini ciddi anlamda 'çok' sevebilir ki? Saplantı durumunu saymazsak, zaten neden olsun ki böyle bir şey? Ne mantıkla?
Bilmiyorum, bana değer vermeyen kişi aslında bitmiştir benim gözümde.
Yani şöyle yaparım heralde:
"Elma beni sevmiyor mu? Ben de onu sevmem o halde. Onun beni ne kadar mutlu ettiği umrumda değil. Beni sevmediği sürece mutlu da edemez zaten."
Ve uzaklaşırım elmadan.