13 Nisan 2013 Cumartesi

"Bir fabrikadan gelen meyve içkisiydi."
Bu kadar basit işte. Mucizevi falan değildi düşündüğümüz gibi.
Daha doğrusu düşündüğüm gibi. Sen zaten pek dikkat etmezdin böyle şeylere değil mi, unutmuşum. Herhangi bir yerden alıp bana getirdiğin, bana seni hatırlattığı için gözümde Bordeaux'u bile bir hiçe çeviren o içkiyi böyle tanımlamıştın işte.
Bir fabrika mı? Hayır, hayır bu çok saçma! Sadece Tanrı bu güzel tadı verebilirdi ona!
Fakat sen, ısrar ediyorsun. Saçma buluyorsun; ağzıma aldığım o minicik kısmın yutmadan bir saniye önce boğazımı sen gibi yakışını ve o muhteşem tadın beni; o çok sevdiğim, bir kelebeğin kanatlarının hafifliğini taşıyan minik öpücüklerin kadar ürpertişini.
Anlamaya çalışarak bakıyorsun gözlerime, nasıl bu kadar hayalci olduğumu.
Gülümsüyorsun, içinden kahkaha atarak. Zırvaladım yine.
Biliyorum. Hepsini biliyorum. Neler düşündüğünü. Ama sana engel olamıyorum.
Dudaklarına yaklaşıyorum.
"Bir kadeh daha?"

***

2 yorum: